1950'li hatta 60'lı yılların başlarına kadar, gerek Anadolu'dan gerekse Trakya yönünden gelen bütün şehirlerarası otobüslerin son durağı Sirkeci ve civar sokaklardı. Şehre gelenlerin ilk durağı da, Sirkeci ve civarındaki her keseye uygun otellerdi. Taşradan gelenler, ilk olarak Sirkeci'ye “iltica” ediyorlardı.
İstanbul'un ilk otogarı, surlar dışına Vatan ve Millet Caddelerinin açılmasından sonraki 70'li yıllarda, Topkapı surlarının hemen dışında açılmıştı. Oda ortalama bir 25 yıl kadar hizmet vermişti. O alanda şimdi Topkapı kültür parkı ve Panorama 1453 Tarih Müzesi bulunuyor. Anadolu yakasındaki durum da pek farklı sayılabilir mi bilmem. Harem otogarının yapısal ve iletişim sorunları sözkonusu diye biliyorum. Peki günümüzde durum böyle de, İstanbul'un hiç toplu otobüs garajı olmadığı yıllarda ne yapıyordu İstanbul'a gelip gidenler? 1950'li, hatta 60'lı yıllardan sözediyorum.
O zamanlar gerek Anadolu'dan gerekse Trakya yönünden gelen olsun, bütün şehirlerarası firmalarının yazihanelerinin pek çoğu Sirkeci'nin Hocapaşa Caddesi taraflarındaki sokaklarda yer alıyordu.
Sirkeci'nin en geniş, en uzun ve park etmeye en uygun sokağı. Demiryoluna paralel uzanan bu sokağın adı İstasyon Arkası Sokağı. O zamanın otobüslerinde bagaj yeri otobüsün üzerinde idi. Semtin bütün ara sokakları otobüs firmalarının yazıhaneleri ile doluydu. Otobüsler son müşterilerini yazıhane önlerine bırakırlardı. Giden otobüslerin yolcuları da ne olur ne olmaz hesabıyla biraz erken gelir, yazıhanelerin önünde öbek öbek bekleşirlerdi.
O zamanların otobüsleri de şimdikilere pek benzemezdi. Yolcu kapasiteleri daha düşüktü. Dolayısıyla sokak aralarına girebilecek ölçüde daha küçüklerdi. Motorları arkada değil, otomobillerde olduğu gibi önde bir çıkıntı halindeydi; bu bakımdan onlara “burunlu otobüsler” denirdi. Sayıları da çok olmadığından, Sirkeci'nin ara sokaklarında rahatça yer bulabiliyorlardı.
Sirkeci otobüs semti olmadan çok önce oteller semti idi. Büyük bir çoğunluğu hiç bir lüksü olmayan, her keseye uygun ucuz otellerdi bunlar. Tabii tahtakurularının cirit attığı yerlerdi. Taşradan gelenler, ilk olarak Sirkeci'ye “iltica” ediyorlardı.
Aynı yöreden gelen insanlar belli otelleri tercih ettikleri için, bunlar genellikle yöreyi belirleyen isimlerle anılırdı. Karesi Oteli dediğim yer de bunlardan biriydi. Hemşehriler orada toplaşırlardı. Sirkeci'nin tam göbeğinde, bugün Kastelli iş hanının bulunduğu yerde yani Bahçekapı'dan gelen Hamidiye caddesi ile Babıali'ye tırmanan Ankara cad- desinin tam köşesinde üç katlı ahşap bir oteldi. Tam karşı köşesinde ise zamanın ünlü hazır ilaç firmalarından Kanzuk Eczanesi yer alıyordu. O zamanın otellerinde lobi bulun- mazdı; onun yerine kimilerinin altında kıraathane olurdu. Karesi Oteli'nin kıraathanesi de Babıali'ye yakınlığı dolayısıyla yokuşun az yarısındaki Meserret Kıraathanesi kadar ünlü sayılırdı.
Yemeklerimizi daima meydana bakan Konya Lezzet Lokantası'nda yerdik. Hediyelik lokum almak üzere Bahçekapı'ya doğru birkaç adım yürünürdü. Orada halâ mevcut
olan Hacıbekir şekercisi vardı.Ankara caddesiyle Büyük Postane caddesinin kesiştiği yerde bulunan İzmir Şerbetçisi çok ünlüydü.
Caddenin karşı sırası ise ünlü köfecilerin sıralandığı yerdi. Oralarda Babıali'nin ünlü kişileri ile masa arkadaşı olma ihtimali çok yüksekti. Tırmanan yokuşun sağında Tür- kiye'nin en ünlü kitapçıları yer almışlardı. Yayınevi kavramı pek yaygın değildi. Kitapçı de- diğiniz kişiler hem dükkân sahibiydiler hem de yayıncı. Daha yukarılarda ise efkâr-ı umu- miyenin merkezi olan gazete idarehaneleri yer alıyordu. 50'li yıllarda Sirkeci, şehrin giriş çıkış kapısı gibiydi. Gar binasının burada bulunması, 19. yüzyıldan beri Sirkeci'yi bir merkez yapmıştı. Tren yolcuları Anadolu'dan gelip Haydarpaşa'ya inmişlerse de, yolculukları Galata köprüsündeki iskelede sonuçlanıyor, çoğunun yolu Eminönü üzerinden buraya düşüyordu. Vapurla Galata ya da Tophane rıhtımlarına çıksalar da, dağılımlar buradan oluyordu. Sirkeci'nin merkez olmasındaki bir neden de, galiba Anadolu ile bağlantılı emanetçi ambarlarının varlığı idi. İstanbul'daki toptancılardan taşradaki ticaret erbabına mal taşıyan, hatta tek tek vatandaşların ihtiyacına cevap veren, bu bakımdan kente sık sık gidip gelen emanetçilerin yerleri de buradaydı. . Sirkeci işte böyle bir yer idi.
Kaynak Tarih Dergisi