top of page

Fransa Cannes'dan Midilli'ye Seyir Defteri Yazı Dizisi-1

Cannes - Manton


Arkadaşlarım bilirler... Yazmayı severim ve bir hayli gevezeyim de kalemde... Kafa uyarsa bir de, dilim de hiç durmaz... 

Onlar bu uzun ve benim için zor olmasını beklediğim ve hatta tehlikeli olacak bu Cannes'den, Midilli'ye yolculuğu onlara aktarmamı istediler... Sen misin isteyen, işte burada... Tabii benim aktarımım, kendi yola çıkmaya niyetli bir hayli cüretli bir amatörün gözünden olacak, yoksa deneyimlerini paylaşan bir çok profesyonel var...

Bu daha ilk adım, biter diye çıktık yola... Örneğin teknenin kara hızı ile saatte 10 km gittiği düşünülürse, hedefe ne kadar uzak olduğumuz daha bir anlaşılabilir. Bir çok şarta bağlı bu yolculukta, umarım şartlar da varmayı isterler gideceğimiz yere. Aklımda babam

"İlyas Kaptan" var... Fotoğraftaki ilk küçük teknesi ile uzun süre çalıştıktan sonra, borç harç hayalindeki gemisini inşaa edip, suya atmış ama hayatı gerisini getirmeye ve hayallerinin peşinden koşmaya yetmemişti. Yeni kosteri "Çavuşhan"ın Hasköy'deki tershaneden suya atılışını, o zaman 3 yaşında çocuk olmama rağmen çok iyi hatırlarım. Şimdi o da bizle geliyor eminim... Ben yalnız değilim anlayacağınız, tüm sevdiklerim yüreğimde... Hatta Romanya'da her sabah iş öncesi aksamadan 08:20 de ben kahvemi yudumlarken, kruvasanımdan kendi payını almaya gelen Bay Serçe de (Mr.Sparrow https://www.facebook.com/mustafa.cavusoglu/media_set?set=a.10150213796485693.446889.517845692&type=3 )... 

Cannes Boat Show bitiminde, 14 Eylül"de Cannes'e vardım... Bu plan taaaaa Mart 2015'den beri kurulmaktaydı... "Olur olmaz, olur olmaz!" derken, aldık tekneyi... Bir hayatın özeti var o teknede. Bunun için ilk görüşte aşık oldum kendilerine ve tabi ismi ile birlikte gelen bir ruhu da var onun. Bilenler onu "Kaptan Sparrow" ile özdeşleştirdiğimi düşünürken, hikayeyi bilenler, adının nereden geldiğini pek iyi biliyorlar. Aslında tekneyi satan Türkiye Jeanneau Temsilcisi'ndeki yetkili arkadaş, bir deneyimli kaptanın yardımını almamı tavsiye ettiyse de, tüm parayı tekneye yatırdığım ve hesaplı olmam gerekitiği ve hatta belki de can pahasına kendim gitmeye karar verdim, hem isteyerek, hem mecburen... Gelecek bir kaç arkadaş, çeşitli nedenlerle gelmekten vazgeçince, internetteki Crew Finder (denizci arkadaş bulma) sitelerinden iki kişi aramaya başladım. Bir Arjantinli bayan ve bir Yunan arkadaş bulduysam da, Yunan arkadaşın da işi çıktı... Arjantinli arkadaş hala gelme sözünde... Gayet temkinli ama... Can salı ve tüm güvenlik unsurlarının olması konusunda ısrarlı ve zaten bunların hepsi de var... Yolda arabalardaki GPS cihazının denizdeki eşiti "chartplotter"ımız"de var... Tabi software'ini (programını-) almamız gerekiyor... Bu sayede elektronik olarak nerede olduğumuzu, rotamızı ve seyir bacaklarını görebiliyoruz... Umarım Arjantinli vazgeçmez... Bu durumda bekleyerek bir veya iki kişiyi bulmam gerekecek ki, bu da tüm planları alt-üst edebilir. 

Cannes'deki teslim gayet sorunlu başladı Jeanneau Fransa "sayesinde"... Yine imdada Türkler yetişti, taa oralarda... İki tekneyi Türkiye'ye transfer etmek için orada bulunan Kaptan Erol ve Kaptan Mustafa Kemal ve tabi bana göre tamir için gerektiğinde direklerin tepesine tırmanmakta tereddüt etmeyen cesur Kaptan Banu'nun canla başla ve karşılıksız yardımları sayesinde tekne yola hazır oldu... Yelkenleri takıldı ve halatlar ayarlandı ve benim salak saçma sorularımın hepsi yanıtlandı, rota konusunda olabildiğince bilgilendirdiler ayrıca... Ve tabi, gerektiğinde telefonla 24 saat aramam için de açık çek vermeleri de cabası... Minnettarım onlara...

Teknenin adının ve limanının yazması gerektiği ve Cannes'de de tekne fiyatı kadar olmasa da, yazmak için bir servet istedikleri için öneriler üzerine bantla adını yazdım ve limanını... Yapıştıra yapıştıra... Çocuk yazısı gibi... Ama güzel ve orjinal olduğunu söylüyorlar :)

15 Eylül'de erken kalkıp Villafranche'ye gitmemiz gerekiyordu... Uluslararası Kanunlara göre bende bulunması gerekmese bile, AIS cihazı takacaklar diye bir servisle anlaşmıştık. Ancak adamlar para kazanmayı istemediklerinden mi nedir, ertesi güne attılar randevuyu... Ya hu, müşteri mi bekler satıcıyı, satıcı mı müşterinin peşinden koşar bilmiyor bunlar... Adama "Hadi lan eşşoğlu eşşek! Ben Menton'a kapağı atmışken, senin keyfine yarı yolu geri mi geleceğim!!! S...tir!" dedim ve AIS'den vazgeçtim... Zaten VHF'de AIS'in bir fonksiyonu (tek yönlü) varmış... Elektronikte iyi olmam işe yaradı tabi... Bir kaç karıştırmadan sonra VHF'ye kendi çabalarımla internetten aldığım MMSI numaramı girdim ve tüm fonksiyonlarını öğrendim... Ayrıca yaklaşım ve hız ayarlarını da yaparak, bana doğru gelebilecek teknelerin ne zaman ve hangi hız şartında alarmla bana haber vereceğini de girdim... Artık kulağını yırtarcasına yaygara koparıyor "Geliyoooooor! Bir tekne sana doğru bilmem ne deniz mili hızla, bilmem ne deniz mili uzaklıktan yaklaşıyooooor!" diye bağırıyor... Bunu hallettik, sadece karşı tarafa benim AIS işaretim gönderilemiyor.. Varsın olsun, onlar tecrübeli, görürler... Bana onlar hakkında uyarı gelsin yeter... Chartplotter da tamam... Bir tek Navionics diye bir firmanın Gold Versiyon harıta/software'ini allak kalıyor... Onu da alıyorum, hatta ladım sayılır... Chartplotter'i de karıştırdıktan sonra, onun da tüm fonksiyonlarını çözdüm... Elektronik hala gönlümde ayrı bir yerdedir :)


Tabi 15 Eylül baya rüzgarlı ve deniz baya yüksek dalgalı idi... Ne haddime ama çıktık yola... Tamı tamına ayran oldum... Hayatımda ilk defa deniz tuttu beni... Çıkar çıkar bitmedi ama yanımda Hedef Yelken'den arkadaşım Tunay sayesinde atlattım... Dümende o kaldı ve ben biraz yattım ve kendime geldim... Sonra Fransa'nın İtalya Sınırı'ndaki Port de Menton Garavan'a vardık... Hava müthiş hala ve batıdan teknenin kıçına bammm bamm diye vuruyor... O arada Menton Garavan Marina'yı VHF'den anons etmemiz lazım... Yerimi ayarlamışım, parayı ödemişim banka transferi ile, yani her şey tamam... Bir tek "Gir anam! Yerin şu ponton'da, şu numaralı berth.." diyecekler... Anons ediyorum ama adam Fransızca konuşuyor... "Oğlum ben geldim, yol ver girelim, zaten midem bulanıyor!" diye bağırasım var ama adam anlamıyor... "Je ekut" mu ne diyor Fransızca... Allah'dan bildiğim veya ucundan bildiğim tüm diller sayesinde dinlediğini anlıyorum ama "Dinliyorsun ama anlatamıyorsun!" şiirlerdeki gibi eyyy adam...! Seni oraya niye koymuşlar bilmem... Hemen mobil telefondan numaralarını arıyorum... Tüm bilgilerini yazmışım marinanın... Koordinatlarını, telefon numarasını, nereden girileceğini, nasıl girileceğini, fenerlerini (gündüz ama olsun), VHF kanalını... Kadın çıkıyor.. Söylüyorum derdimi... Ama benim orda rezervasyonumun olmadığını söylüyor... Tüm bana ödemenin olduğunu yazan kağıttaki detayları söylüyorum... Kadın en sonunda buluyor "Haaaaaa Mustafa Cavusoglu, Mr.Sparroooooow!"... "Eveeeet o benim işteeee!"... "Sağdan üçüncü ponton, şehir tarafı 340 numaralı berth'e yanaş ve sonra yanıma gel evraklarla!" diyor... Rüzgar hala sert, tekne yerinde durmuyor... "Öldük... Buraya kadar geldik ama tekneyi çarpmadan soksam şu yere!" diye dua etmekteyim... İki ponton arasına girip, bir deniyorum ama okuduğum her yerde "eğer bir tereddütün varsa, çık ve yeniden dene!" önerisi aklıma geliyor.. Çıkıyorum ve tekrar giriyorum... Birinci girişin deneyimi kazanıldı nasıl olsa... O zaman ilk defa tüm teknelerin başında neredeyse "Bana yaklaşma, yaklaşırsan delerim!" diye bağıran çapaları görüyorum... Offf.... Ve sonra geri geri manevra ile iki ponton arasında bir tekne boyu olan o yerde, kendi berth'ime (iskeleme) girmeyi başarıyorum ite-kaka... Ve tabi hiç bir yere çarpmadan :) "Maşallah!" deyin! :) Arkadaşım Tunay'a tekrar teşekkürler tabi...

Ve bir rahatlamadır bana yetiyor... Evraklarla Marina Yönetimi'ne gidip, kaydımı yaptırıyorum... Bir duş sonrası, Allah cenneti bu dünyada yarattı diye karar veriyorum...

Sonra alış-veriş başlıyor ve eksikleri alıyorum... Cannes'de Erol Kaptan ve Kaptan Banu ile minimum alış-verişimizi yapmıştık zaten... Menton'da da yatak, yorgan olayına girdik... Ve diğerlerini... Hala eksik var...

Bu daha başlangıç ve çok zor olacak, şans dileyin ve dualarınızı esirgemeyin... İhtiyacım olacak :)

Bu başlangıç bile, denizin ortasında iken insanın fındık kabuğundaki karıncadan farksız olduğunu hissettirdi... Zaten bu evrende bir "hiç" olduğumuzun farkındaysam da, deniz insana "işte böyle bir şey" dedittiriyor yine. Devam edeceğiz umarım... Azcık azcık, günde maksimum 60 NM gideceğiz deneyimli kaptanların tavsiyesi üzerine... Ablamın deyişiyle "Kıyıdan kıyıdan!" :)) 

Bundan sonraki hedef 29 Eylül"de Imperia, Italya'ya... 

20.09.2015

47 görüntüleme

Comments


bottom of page